..: 3 Harfliler Marid İnceleme :..
Yönetmen:Arkın Aktaç
Senaryo: Murat Toktamışoğlu
Yapım: 2010, Türkiye, 80 dakika
Oyuncular: Özgür Özberk, Gülseven Yılmaz, Taner Ertürkler, Serap üstün, Kayra Simur
Senaryo: Murat Toktamışoğlu
Yapım: 2010, Türkiye, 80 dakika
Oyuncular: Özgür Özberk, Gülseven Yılmaz, Taner Ertürkler, Serap üstün, Kayra Simur
Ayla, kocası Serkan ile mutlu bir
çifttir. Ayla 11 yaşında öteki alemden gelen bir varlığın musallat
olması ile kabus dolu bir 3 gün yaşamıştır. O günlerden bu günlere en
önemli koruyucusu olan muskasını önceki gün kaybettiği için kendini
korumasız ve çaresiz hissetmektedir. Serkan yeni bir muska yazması ve
Ayla’yı rahatlatması için bu konularda ismi bilinen İzzet Hoca’yı o
akşam eve davet eder. Akşam yakın arkadaşları Meltem ve Cem de
geleceklerdir. Akşam hep beraber Ayla’nın evinde toplandıklarında
korkunç olaylar başlar.
Konuyu kelimesi kelimesine yazmadım.
Çoğu senaryo zaten kağıt üstünde ya çok basit gözükür ya da çok saçma.
Önemli olan kağıt üzerindeki hikayenin filme çekildikten sonraki
sonuçtur. Seyirci senaryoyu okumadığına göre demek ki bunun işlendikten
sonraki sonucuyla ilgileniyor. Ben de bu filmi bir izleyici olarak
yorumlamak istiyorum. Yorumlarıma katılan da olabilir katılmayan da
olabilir. Fakat yazdıklarımın hepsinin kendi kişisel yorumum olduğunun
tekrar altını çizmek isterim.
Kötü oyunculuk Türk korku filmlerinin
ayrılmaz bir parçası gibi. Bunun sebebinin bütçeden kaliteli bir
oyuncuya para ayrılamaması mı yoksa kaliteli oyuncuların ülkemizde
korku filmlerini pek pozitif prestij katkısı olarak düşünmemeleri midir
bilemiyorum. Ama kötü oyunculuk giderek bu tür filmlerin adeta
benchmark’ı (ölçütü) haline geliyor. Örneğin filmde kaybolan muska
benim için bu kadar mühim olsaydı (geçmiş deneyimlerimi de göz önünde
tutarak) beni öyle sakin sakin dolap karıştırırken bulamazdınız. Evin
her tarafı durmak bilmeyen ağlama krizlerim sebebiyle salya sümük
olurdu; çaresizlikten kafayı yerdim ben. Kocam da deli demiş umurumda
olmazdı valla (sonuçta postu direkt tehlikede olan o değil).
Ele geçirilmiş biri var ama bunu sadece
efektle verilen yüz değişiminden anlıyoruz. Galiba oyunculuk biraz fazla
teknik olanaklara sırt dayıyor. Efektler gerçekten güzel. Yüz
değişimleri yeterince ürkütücü bana göre ama hepsi bu. Hani uygulama
önemlidir dedim ya. Türk korku filmlerinde vazgeçilemez bir uygulama
(çekim) alışkanlığımız var:”Böö” diyerek korkutmak. Her zaman aniden
değişen yüzler, karanlıktan birden fırlayan korkunç silüetler
kullanılmak zorunda mıdır? Bu tip sahneleri gören bendeniz her normal
insanoğlunun verdiği refleks tepkisini vererek sıçrıyorum doğal olarak.
Peki bu o film için başarı mıdır? Bilemiyorum. Oradan buradan “Böö”leyen
tiplerin cirit attığı Dabbe ve Dabbe 2’yi düşünmek lazım.
Kabul etmek gerekir ki ne yazık ki
temeli mütevazilik olan dinimizin ritüellerinde öyle haçtır, kutsal
sudur gibi havalı aksesuarlar yok. Bu yüzden belki de imaj olarak dini
konular üzerinde çekilen filmlerde ele alınan din adamı karakterleri
Türk filmlerinde bu bakımdan 1-0 mağlup başlıyor. Evet alışmışız biz o
her zamanki havalı “exorcism”
sahnelerine. Çoğunluğumuz kitaptan yüksek sesle dua okuyan rahibin bir
yandan haç çıkartıp diğer yandan havalı bir hareketle kutsal suları
ortalığa saçmasını, ele geçirilmiş bedenin alnına haç çizerken
şekillenen yanıkları vb. o kadar kanıksamışız ki eğer aynı gösterişte
olmazsa sanki yapılan ritüel, ritüel değilmiş gibi geliyor. (Tahminimce)
bu konuyu aşmak için Marid filmine konulan kutsal su sahnesini
görmenizi tavsiye ederim. Bu nasıl bir inattır ki dini konuların ve üç
harflilerin üzerine film çekilmeye hala devam edilmektedir. Bu nasıl bir
inattır ki çekilen filmler hala özensiz yapılmaktadır. Filmdeki özensiz
Hollywoodlaştırma çabasını gördüğümde (su sahnesini kastediyorum)
güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.
Konu kötü değil. Gerçekten! Longtime Dead’i
düşünün (içinizde bu filmi de beğenmeyenler çıkabilir ama siz yine de
düşünün) Birkaç sersem genç ruh çağırır onun yerine cin gelir ve hepsini
öldürmeye başlar. Yazınca ne kadar garip duruyor değil mi ama filmi
izlediğimde ben çok beğenmiştim. O yüzden konu seçimi fena değil. Ayrıca
Marid fikri de güzel bir düşünce olmuş. Marid Kur’an’da da adı geçen,
İslam öncesi Arap mitolojisinde bahsedilen en güçlü cin ırkı. Artık
TV’deki, sinemadaki doğa ötesi bir çok filmde melekleri ve demonları
(şeytanları, cinleri) güçlerine göre bir kademe sırasına sokuyorlar.
Burada da böyle bir sıralamanın varlığından bahsetmek popüler bir
değinme olmuş. Ama anladığım kadarıyla sadece değinme olmuş. Filmin
sonunda bir koltuğa oturtulmuş bir insanın kuru kuruya bu olguyu bir
ders verir gibi anlatmasındansa filmin içinde yedirilmiş bir bilgiyi
tercih ederdim. Yani benim gözümde güzel bir hikaye, uygulama hataları
sebebiyle sönüp gitmiş.
Ekmek var katık yok, katık var ekmek
yok. Türk korku filmleri için söylenmiş sanki bu söz. Tabii biz bunu
“oyunculuk var hikaye yok, hikaye var oyunculuk yok ya da her ikisi
birden yok!” şeklinde uyarlayabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder