15 Ekim 2012 Pazartesi

Kabuslar Evi Serisi İnceleme


..: Kabuslar Evi Serisi İnceleme :..
Kabuslar Evi, Çağan Irmak’ın yapımcılığında televizyon ve DVD piyasası için çekilmiş yaklaşık 1.5 saate varan korku-gerilim hikayelerini içinde barındıran alacakaranlık kuşağı serisidir. 13 ayrı bölümden oluşan filmlerin ortak noktası, şehirden uzakta ormanlık bir alanda bulunan büyük ve gösterişli bir malikanedir. Her bölümde ayrı bir karakterin yolu bir şekilde o eve düşer ve evde olağanüstü olaylarla karşılaşırlar. Kimi zaman bir kurtadam, kimi zaman bir hayalet, kimi zamansa bir uzaylı kahramanlarımızın karşısına o evde çıkar. Bu gibi korku öğelerinin yanı sıra hikayelerdeki en belirgin tema yalnızlıktır. Bölümler birbirinden bağımsız olsa da bazı yaşanan olaylarda geçmişten izler de görülür. Her bölümü belli yönetmenler yönetmiştir. (İlk üç bölümü Çağan Irmak, 8. Bölüme kadar Uluç Bayraktrar (9 dahil), 8, 10 ve 12. Cevdet Mercan, 13 ve 11. Bölümleri ise Irmak Çığ.) Serinin her bölümünde oynayan tek kişi evin emlakçısı rolündeki Bilge Şen’dir. Şimdi her bölümden kısaca bahsedeceğim ve ardından Kabuslar Evi serisiyle ilgili fikirlerimi de söyleyerek yazıya son vereceğim.
1. Bölüm (Takip)
İbrahim, insanlardan uzak ve yalnız yaşayan bir yazardır. Otel odalarında geçirdiği geceler boyu geçmişindeki onu bırakmayan olayları düşünmektedir. Çocukken köyünde yaşadığı bir olay onu çok etkilemiş ve hayatı boyunca peşinde onu kovalayan bir düşmanı ortaya çıkarmıştır. İbrahim, yeni kitabını yazmak için şehirden uzak, ıssız bir bölgedeki büyük evi kiralar. Eve yerleştikten sonra kitabını yazmaya koyulur. Bu sırada geriye dönüşlerle İbrahim’in çocukken yaşadığı olayları öğrenmeye başlarız. İbrahim o gece, geçmişinden gelen düşmanla yüzleşecektir…
İlk bölüm Kabuslar Evi hakkında fikir vermesi açısından iyi bir başlangıç. Son derece kasvetli bir havası olan bölümde gerilim unsuru da Türk korkularını göze aldığımızda oldukça yerinde kullanılmış. Hikayeye kurt adam katma fikri ise sanırım daha önce denenmemiş bir şey olarak takdire şayan. Tabii ki ahım şahım efekt ya da makyajlar beklemeyin ama kurt adamın hikayedeki işlevi de ayrı bir önem taşıyor. Gerilim ve gizem unsurunu tamamlayan etkili müziklerin olduğunu da söyleyebilirim. Tek kötü tarafı, 13 bölüm boyunca aynı müziklerin kullanılması ve bir yerden sonra etkisini kaybetmesi. Sanırım Kabuslar Evi serisinin en başarılı unsurlarından biri de oyunculukları. İlk bölümde Fikret Kuşkan, büyük ölçüde filmi sırtlayan kişi ve bence çok yerinde bir seçim. Takip, Kabuslar Evi hakkında fikir vermesi açısından yeterince iyi ancak üst düzey bir gerilim bekleyenler hayal kırıklığına uğrayabilirler.
2. Bölüm (Son Dans)
İkinci bölümde, odak noktası yaşlı bir kadın olan hikaye işleniyor. Bakıma muhtaç bir kadın olan Müyesser, oğlu, gelini ve torunuyla birlikte malum eve yerleşirler. Müyesser, gençliğinde lüks ve zevk içinde yaşamış ancak hayatının aşkının Kore Savaşına gitmesiyle yaşam sevincini kaybetmiştir. Hikaye ilerledikçe Müyesserin geliniyle karşılıksız bir rekabet içinde olduğunu görürüz. Gelini ona ne kadar kötü davransa da, oğlu tüm iyi niyetiyle ikisini de idare etmeye çalışmaktadır. Müyesser, son zamanlarını geçirdiği evde yıllar önce savaşa gitmiş olan sevgilisinin yansımalarını görmektedir. Oğlunun iş yemeğinde olduğu bir gece, sevgilisi karşısına çıkacak ve ondan bir seçim yapmasını isteyecektir…
Bu bölümün tamamına yakını evde geçiyor ve 1 saate varmayan süresiyle de sıkıcı olmaktan kurtuluyor. Yetkin Dikinciler, Hümeyra, Mahperi Mertoğlu gibi oyuncular rollerinde son derece inandırıcı. Son Dans, sırtını büyük ölçüde diyaloglara dayıyor hatta yaşlı kadınla, sevgilisinin karşılaştığı olayın çözüme kavuşması da diyaloglarla gerçekleşiyor. Kısa süresiyle de izlenebilecek serinin kanımca iyi bölümlerinden biri.
3. Bölüm (Hayal-i Cihan)
Üçüncü bölümde, genç bir iş adamı olan Cihan’ın stresli iş hayatından uzaklaşmak için evi kiralamasıyla yaşadıklarını izleriz. Cihan, oldukça büyük olan eve tek başına yerleştikten kısa süre sonra evde gerçekle hayal arası şeyler görmeye başlar. Ne olduğuna anlam veremediği bu durumu strese yorsa da merakına yenik düşer ve ev sahibinden evin geçmişi hakkında bilgi almak ister. İstediğini elde edemeyince çevrede yaşayanlara , en sonunda polise kadar gider ama hiç biri ona gerekli cevabı veremez. Geceyi geçirmek üzere eve döndüğünde, karşılaşacağı şey ona neler olduğunu anlatacak tek kişi olacaktır… Bu bölümde Okan Yalabık, Çetin Tekindor gibi isimler karşılıklı filmi sırtlayan oyuncular oluyorlar. Belki klişe denebilecek bir finale sahip olan bölüm, yarattığı gizem ve merak unsuruyla yine de ilk izlendiğinde etkili olabilir.
4. Bölüm (Tanıdık Yabancı)
Dördüncü bölüm, akıl hastanesinde uzun süredir tedavi gören Derya karakterine odaklanıyor. Hastaneden taburcu olan ve yeni bir hayat kurmak isteyen Derya, tanıdık vesilesiyle Sema Emlak’ta işe başlar. İlk başlarda her şeyin normal giderken, Derya bir gün müşterilerine malum evi gezdirmeye gider. Orada gördüğü şeyler Derya’nın saplantılı düşüncelerini yeniden kafasına sokar. Geçmişte oğlunu kaybetmesine neden olan olaydan dolayı yaşadığı travma Derya’yı bu evde yeniden bulur. Ama Derya, evde çok daha fazlasını bulacağına inanarak evin sırrını çözmek için harekete geçer…
Bu bölüm tam bir çelişkiler yumağı . Yarattığı gizem ve gerilimle Türk sinemasında gördüğüm en etkili örneklerden biri olduğunu mu söylesem, yoksa finalinde gizemli yaratığın attığı tiradlarla, güzelim gerilimi yok ettiğini ve öğreticilikten iç baydığını mı bilemiyorum. Eğer izlediyseniz ne dediğimizi anlamışsınızdır, izlemediyseniz yaratık çıkana kadar ki gerilimden zevk almaya bakın derim. Oyunculuğun yine üst düzeyde olduğu bu bölüm, maalesef kötü finaliyle heba oluyor.
5. Bölüm (Kaçan Fırsatlar Limited)
Beşinci bölüm, çocukluğunu zorluklar içinde geçirmiş ve hırsıyla iş dünyasında yüksek yerlere gelmiş olan iş adamı Taner’in hikayesini işliyor. Mutlu bir evliliği ve iyi bir iş hayatı olan Taner, bir gün televizyonda gördüğü bir reklam sırasında hipnoz etkisine girer ve kendisini keser. Karısı ve ailesi onun için telaşlanır ve hemen hastaneye koşarlar. Taner’in aklında ise televizyonda gördüğü reklam vardır. İkince kez reklamı görüp ailesinin önünde kendisini kesen Taner, ne olduğunu bilmediği bu yere karşı konulmaz bir istekle gider ve sahibiyle görüşmek ister. Yaptığı görüşmede oranın herhangi bir iş yerinden farklı bir yer olduğunu fark eder ve yöneticisiyle bir anlaşma yapar. Kafasını dinlemek için gittiği büyük evde, yaptığı anlaşmanın bedelini ödeyecektir… Bu bölümde Levent Üzümcü, Ali Düşenkalkar ve Bennu Yıldırımlar gibi oyuncular başı çekiyor. Kötülükle anlaşma yapan insan fikrinin karşımıza çıktığı hikaye yine oyuncularından aldığı güçle ayakta duruyor.
6. Bölüm (Karanlıktan Gelen)
Şunu belirtmeliyim ki, İlk 5 bölüm bir şekilde korku karakterlerine yer vermesiyle ve gerilim unsurunu etkili kullanmasıyla da bundan sonra gelecek bölümlerden kısmen ayrılıyor. Bundan sonraki bölümlerde gerilim olmasıyla beraber dram daha baskın bir hal alıyor. Altıncı bölümde, bir anne ve genç çocuklarının hikayesi karşımıza çıkar. Arabayla yolda ilerleyen aile, mola verdikleri ormanlık bir yerde ayrılırlar. Erkek kardeş Kerem, tuvalet için ormanlığa girip döndükten sonra annesini ve kardeşini yolda bulamaz. Yolda koşturan, ormanın içine giren Kerem birden kendini ormanın yakınındaki büyük bir evde bulur. Evde lanetlenmişçesine kilitli kalan ve çıkamayan genç çocuk, gizemli bir yabancının varlığını fark eder. Bu kişi her tarafı yara bere içinde olan korkutucu görünümlü biridir. Kerem, kendisine ‘Karanlıktan Gelen’ diyen bu kişiyle konuşmaya başladığında gerçek dışı bir olayın içinde bulunduğunu ve kurtuluşunun kendi zihninde olduğunu anlayacaktır… Bu bölümün oyuncuları Serap Sağlar, Berin Şenvarol ve Rıza Kocaoğlu. Karanlıktan Gelen rolünde ise Tolga Karel bulunuyor. Bölüm yine merak unsurunu yüksek tutan hikayesi ve şaşırtıcı finaliyle kayda değer.
7. Bölüm (Çizgisiz Zamanlar)
Türk sinemasının eski bir yıldızı olan Sevil, günümüz şartlarında tutunamamış ve unutulmaya başlanmış bir oyuncudur. Parlak dönemleri geride kaldığından artık en küçük bir teklifi bile kabul edecek hale gelmiş olmasına rağmen hala bu durumu kendisine yedirememektedir. Böyle bir dönemde aldığı büyük bir dizi teklifi ise oyuncunun eski zamanlarına dönmesi için iyi bir fırsattır. Kabul ettiği teklif sonrası, eski ve bakımsız bir otele yerleştirilen oyuncu daha sonra sevildiği bir yapımcı tarafından yakınlardaki büyük malikaneye gönderilir. Hiçbir şeyin daha iyi olamayacağını düşündüğü sırada oyuncu, evin yakınındaki bir havuzu keşfeder. Havuz, gençleştirici bir etkiye sahiptir. Bu sayede gençliğindeki büyüleyici güzelliğine yeniden kavuşacağını düşünen Sevil, havuzdan faydalanmak ister. Ancak havuzun bu özelliği karşılıksız değildir… Dram ağırlıklı bu bölümde başrolü Şerif Sezer üstleniyor. Eski dönem Yeşilçam oyuncularına saygı niteliğinde olan bölüm alacakaranlık etkisinden de nasibini alıyor.
8. Bölüm (Seni Beklerken)
Yine dram ağırlıklı olan bölümde, küçüklüğünden beri geçmişe dair saplantılı düşünceleri olan Ece karakteri karşımıza çıkar. Annesi ve babası, kızlarının bu düşüncelerini kabullenmiş ama ona inanmayan son derece rahat ve modern insanlardır. Ece, Kurtuluş Savaşı döneminde yaşadığına ve o dönemden bir sevgilisi olduğuna inanmaktadır. Dahası sevgilisinin ona verdiği sözü gerçekleştirerek, kendisine döneceğini düşünmektedir. Ailesi tüm iyi niyetine rağmen, Ece bu düşüncelerinden vazgeçmez ve bir psikiyatriste giderler. Ancak huylu huyundan vazgeçmez, Ece’yi doktor da düşüncelerinden vazgeçiremez. Ece düşüncelerine o kadar inançlıdır ki, ailesi onun istediklerini yapmayı kabul eder… Seyirciyi ikilemde bırakan finaliyle reenkarnasyon temalı ilginç bir hikayesi olan “Seni Beklerken“ özellikle konunun ilgililerini tatmin edecek bir bölüm. Başlıca rollerde Melisa Sözen, Nur Sürer ve Levent Özdilek bulunuyor.
9. Bölüm (Çarşamba Karısı)
Bu bölümde, yine yaşlı bir kadın odak noktası. İyi bir işi ve aile hayatı olan oğlunun ailesiyle birlikte büyük bir evde tatil yapmaya giden Sacide, hayatının son demlerini çocukluğundan beri kabusu olan ‘Çarşamba Karısı’nın dehşetiyle geçirmektedir. Tüm yaşamına kabus gibi çökmüş olan bu efsanevi yaratık, hem yaşlı kadının hem de ailesinin hayatını zindan etmek üzeredir… Hayalle gerçeğin iç içe geçtiği bu hikaye Kabuslar Evi serisinde gerilim dozunun yükseğe çıktığı son hikaye olarak görülebilir. Yurdaer Okur, Füsun Kostak ve Rüçhan Çalışkur gibi isimleri içinde barındıran bölüm, Türk kültürüne özgü bir korku hikayesi sunuyor.
10. Bölüm (Gece Gelen Arkadaşlar)
Bu bölümde genç bir çiftin huzurlu hayatları, her gece rüyalarında görünen yabancı yüzler dolayısıyla cehenneme dönmektedir. İkisi de birbirinden habersiz aynı duruma maruz kalmakta ve birbirlerinden çekindikleri için durumu anlatmaktadırlar. Olayın nedenini ev olarak gören çift, evlerini değiştirmeye karar verirler ve malum eve geçiş yaparlar. Yeni evlerinde ise rüyalarına giren bu kişilerle yüzleşecek ve gerçeği öğreneceklerdir… Bölüm oyuncuları Devrim Nas, İdil Fırat, Kayhan Yıldızoğlu, Ayşenil Şamlıoğlu ve Hale Akınlı gibi isimler. Bu bölümün beni en rahatsız eden yanlarından biri Kabuslar Evi serisine yakışmayacak derecede ciddiyetsiz bir mizah anlayışına sahip olması. Özellikle bunu “Karabasan” gibi çok etkili bir korku unsurunu kullanarak yapması. Önemli oyuncularına rağmen kanımca serinin en kötü ve gereksiz bölümü. İzlemesiniz de olur. Hele ki seriyi bu bölümle tanırsanız diğer bölümleri izlemeye kalkmazsınız bile.
11. Bölüm (Bir Kış Masalı)
Bu bölümde yine eski bir tiyatro oyuncusu üzerinden melankolik bir dram hikayesi izleriz. Bir kazada eşini ve çocuğunu kaybetmiş olan Gülseren, kazanın acı etkileriyle hayatına devam etmeye çalışmaktadır. Yönetmeninin tavsiyesiyle kafasını dinlemek için şehirden uzak büyük bir eve yerleşen tiyatrocunun hayatı, olur olmaz gördüğü karanlık bir varlığın etkisiyle daha da kötüleşmektedir. Emlakçı Sema’yla birlikte bu varlığın gizemini çözmek isteyen Gülseren, evde ailesiyle birlikte yüzleşme imkanı bulacak ve geçmişin gizemlerinden kurtulacaktır. Hülya Koçyiğit’in başrolde oynadığı bölüm, ağır derecede dram unsurlarını barındırıyor. Serinin ilerledikçe değişen tarzının en iyi örneklerinden biri.
12. Bölüm (Onlara Dokunmak)
Bu bölümde, çocukluğunda özel güçlere sahip olmuş yetişkin bir adamın hikayesini görüyoruz. Yunus adlı genç adam, acı dolu yaşadığı bir hayat sonrası dokunduğu insanların tüm yaşamlarını ve duygularını gören birine dönüşmüştür. Bu tanrısal güç onun için bir ödül müdür yoksa lanet mi? Buna karar veremeyen Yunus, insanlardan uzaklaşmak için gittiği büyük evde sahip olduğu güç ve geçmişiyle yüzleşecektir. Bu bölümün oyuncusu Yiğit Özşener. Hikaye ise evden ziyade geçmişte yaşanan bir olay üzerine kurulu.
13. Bölüm (Uyur Gezerler)
On üçüncü ve son bölümde, eski bir bilim kurgu yazarının hikayesi anlatılır. Eskiden popüler olan ama daha sonra etkisini kaybetmiş olan Tolga, son imza gününde yine az talep görür. Kötü bir günün ardından eve gelen yazarı sevgilisi de terk eder. Tolga, yalnızlığın verdiği etkiyle ıssız bir yerde bulunan koskoca bir evi tek başına kiralar. Ancak o yerde, yalnızlığını bozan birileri ortaya çıkar. Şüpheli kişileri yakalamak için kurduğu tuzak işe yarar ve garip görünümlü baba-oğul ile tanışır. Babanın söyledikleri ilgisini çeken Tolga, onları dinlemeye karar verir. Bu kişiler insanların düşlerinden beslenen, insan dışı varlıklardır…
Seriyi kötü denmeyecek bir hikayeyle kapatan bu bölüm yine en önemli etkisini oyuncuların gücünden alıyor. Ümit Çırak, Burak Şentürk, Derya Durmaz ve Ata Köroğulu başlıca oyuncular. Burak Şentürk’ün karakterine inandıran oyunculuğu kayda değer. Bölümün önemli ayrıntılarından biri de fantastik bir hikayeyi 80 darbesiyle özdeşleştirmesidir. Ancak bunu kör gözüm parmağına tarzı bir şekilde yapar.
Nihayetinde 13 bölüm çekilmiş ve sona erdirilmiş olan “Kabuslar Evi” serisi önce vcd ve dvd olarak piyasaya sürülmüş ardından televizyonda yayınlanmıştır. Beklediği ilgiyi göremediği aşikar olan seri, Çağan Irmak gibi popüler ve başarılı bir sinemacının adı altında olmasına rağmen gerçekten çok başarısız bir korku serisi olduğundan mı yeterli ilgiyi görmemiştir yoksa Türk seyircisi bu konulara biraz ilgisiz mi kalıyor? Şahsi fikrim ise ikincisi şüphesiz. Diğer taraftan Çağan Irmak yeri geldiğinde genel Türk seyircisine hitap edebilmesini bilen bir sinemacı ve bunu “Babam ve Oğlum”, “Issız Adam” , “Asmalı Konak” gibi yapımlarıyla kanıtlamış. Yönetmenin şahsen sevdiğim diğer filmlerinde ise (“Mustafa Hakkında Her Şey”, “Karanlıktakiler”, “Ulak”) çok sevdiğim gerilim atmosferleri yakalanmış. Kabuslar Evi ise bana göre özellikle ilk bölümleri açısından Türk korku sinemasına bakılınca kolay kolay rastlanamayacak kalitede filmler. Yazıda belirttiğim gibi ilerledikçe drama dönüşen bir seri olmasına rağmen özellikle diğer korku örneklerimize bakıldığında önemli bir adım. Yine de eksiğinden bahsetmek gerekirse çok fazla laf yapan ve seyirciye bir şey anlatmaya çalışırken asıl hikayeyi kaçıran bir tarz olduğunu söyleyebilirim. Eğer bundan biraz daha kaçınırsa Çağan Irmak’ın, iyi korku filmi çıkaracağını düşünüyorum. Hani değeri bilinmemiş ama daha sonra değer verilmiş kültler vardır ya… Kabuslar Evi ya ileride bu konuma ulaşacak ya da tamamen unutulup gidecek bir seri olacaktır. Ama benim gözümde özellikle Türk korku sinemasındaki diğer denemelerden sonra hala değerli yapımlardır…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder